Çernobil Radyasyonunun Genetik Etkileri

0
322

Yapılan iki önemli çalışmada, araştırmacılar 1986 yılında Ukrayna’nın kuzeyinde yer alan Çernobil Nükleer Santrali’nde gerçekleşen kazadan meydana çıkan ve kanserojen olduğu bilinen iyonlaştırıcı radyasyona maruz kalmanın sağlık üzerindeki potansiyel etkilerini incelemek için son teknoloji genomik araçları kullandılar. Science’da yayınlanan çalışmalardan birisinde, ebeveynlerin radyasyona maruz kalmasının ebeveynden çocuğa geçen yeni genetik değişimler olmasıyla sonuçlandığına dair bir kanıt bulunmadı. Diğer çalışmadaysa, bir çocuk ya da fetüs olarak kazadan ortaya çıkan radyasyona maruz kaldıktan sonra tiroit kanseri geliştiren insanların tümörlerindeki genetik değişiklikler belgelendi. 

Yapılan ilk çalışmada, radyasyona maruz kalmanın ebeveynden çocuğa geçirilebilecek olan genetik değişikliklerle sonuçlanıp sonuçlanmadığı incelendi. Bunun için, araştırmacılardan Dr. Stephen J. Chanock ve meslektaşları, 1987 ve 2002 yılları arasında doğan 130 kişinin ve onların 105 anne baba ikilisinin tüm genomlarını analiz ettiler. 

Bu ebeveynlerden biri ya da her ikisi de, ya kazadan sonraki temizliğe yardım etmiş işçilerdi ya da kaza alanına yakın bir mesafede yaşadıkları için evlerinden tahliye edilmişlerdi. Her ebeveyn, kontamine olmuş süt tüketimi (radyoaktif serpintilerle kontamine olmuş otlaklarda otlayan ineklerden gelen süt) yoluyla meydana gelmiş olabilecek uzun süreli iyonlaştırıcı radyasyona maruz kalma durumu için değerlendirildi. Anneler ve babalar çeşitli miktarlarda radyasyon dozlarına maruz kalmıştı. 

Araştırmacılar kalıtımla geçen belirli bir genetik değişiklik türü olan ve “de novo mutasyon” olarak bilinen değişikliklerde bir artış olup olmadığını görmek için yetişkin çocukların genomlarını incelediler. De novo mutasyonlar bir insanın gametlerinde (sperm ve yumurtalar) rastgele ortaya çıkan ve çocuklarına aktarılabilen ama ebeveynde gözlemlenmeyen genetik değişiklikler. 

Çocuklardaki De Novo Mutasyonların Sayılarının Genel Halktakilerle Oldukça Benzer Olduğu Görüldü

Çalışmada, ebeveynlerin maruz kaldığı radyasyon dozları aralığı için, tüm genom dizileme verileri sonucunda, ebeveynlerin kazadan 46 hafta ila 15 yıl sonra doğan çocuklarındaki de novo mutasyonların sayısında ya da türünde bir artış olduğuna dair bir kanıt bulunmadı. Bu çocuklarda gözlemlenen de novo mutasyonların sayıları genel halktakilerle oldukça benzerdi ve benzer özelliklerdeydi. Sonuç olarak, bulgular kazadan ortaya çıkan iyonlaştırıcı radyasyona maruz kalmanın sonraki jenerasyonun sağlığı üzerinde bir etkisi varsa bile, bunun minimal düzeyde olduğunu gösteriyor. 

Yapılan ikinci çalışmadaysa, araştırmacılar çocukken ya da anne karnındayken, Çernobil nükleer kazasından salınan radyoaktif iyottan (I-131) ortaya çıkan iyonlaştırıcı radyasyona maruz kalan 359 insanda ve kazadan dokuz aydan uzun süre sonra doğan ve bu radyasyona maruz kalmayan 81 insanda gelişen tiroit kanserlerindeki genetik değişikliklerin profilini çıkarmak için yeni nesil dizilemeyi kullandılar. 

İyonlaştırıcı radyasyondan çıkan enerji DNA’daki kimyasal bağları kırıyor ve bu da bazı farklı türlerdeki hasarlarla sonuçlanıyor. Bu yeni çalışma, tiroit tümörlerinde iki DNA zincirinde de kırıklar olmasını içeren belirli türdeki bir DNA hasarının önemini vurguluyor. Çalışmada, DNA çift zincir kırıkları ve radyasyona maruz kalmak arasındaki ilişkinin, daha küçük yaşlarda radyasyona maruz kalan çocuklarda daha kuvvetli olduğu görüldü. 

Yapılan çalışmada, çocukken daha yüksek radyasyon dozlarına maruz kalan insanlarda meydana gelen tiroit kanserlerinin, gen füzyonlarının sonucunda ortaya çıkmış olmasının daha yüksek bir olasılık olduğu bulundu. Diğer yandan, radyasyona maruz kalmayan ya da düşük seviyelerde radyasyona maruz kalan insanlardaki tümörlerin nokta mutasyonlarının sonucunda ortaya çıkmış olması daha kuvvetle muhtemeldi. 

Elde edilen sonuçlar, DNA çift zincir kırıklarının, sonradan tiroit kanserlerinin gelişimine olanak tanıyan çevrede radyasyona maruz kalma durumunun ardından meydana gelen erken bir genetik değişiklik olabileceğini gösteriyor. Bulgular, radyasyon sonucunda gelişen kanserler üzerinde yapılacak gelecek çalışmalar için bir zemin oluşturuyor. 

Orijinal makale: Science Daily

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here