Ebola Salgınıyla Mücadelede Geçmişten İlham Alınabilir

0
560

Batı Afrika’da Ebola virüsüyle savaşan günümüzün sağlık otoriteleri, enfeksiyon kontrolü konusunda ilham almak için geçmişe bakabilir.

Orta Çağ’dan 20’nci yüzyılın başlarına kadar olan dönemde, Kara Ölüm olarak da bilinen veba salgınları korkulan ve tedavisi olmayan bir enfeksiyondu ve ticaret yolları boyunca hızla Avrupa’ya yayılıyordu. Bu nedenle, liman şehirlerindeki yetkililer çok uzun zaman boyunca denetim ve karantina için protokoller geliştirmek konusunda özellikle dikkatli davrandı. 

Kara Ölümün ilk tanımlarından bazıları M.S. 542’de Mısır’daki bir ticaret şehri olan Pelusium’dan geldi. 2014 yılındaki Ebola salgını için de geçerli olabilecek üzere, yetkililer salgının her yeri vurduğunu, sokakları boş bıraktığını ve cesetlerin günlerce gömülemediğini anlattı. Salgın 800 yıl sonra kuvvetli bir şekilde Avrupa’yı vurduğunda yetkililer daha hazırlıklıydı. Ebola salgınının ilk günlerinde var olmayan bazı temel önlemler alınmıştı. Bunlar arasında, özel olarak Venedik’e gelen gemileri denetlemeye atanan bir profesyonel sağlık teşkilatı da vardı ve bu fikir neticede Dünya Sağlık Örgütü’ne yol açtı.

Epideminin 25,000,000 Cana Mal Olduğu Tahmin Ediliyor

İtalyan şehirleri de bir diğer önemli hastalık kontrol önleminin öncülüğünü yaptı: kayıt tutmak. 15’inci yüzyıl Milano’sundaki yetkililer sadece definleri kayıt altına almak yerine, şehirde meydana gelen tüm ölümleri kaydetti. Bu şekilde, veba vakaları ayrı bir şekilde izlendi. Ebola’da da olduğu gibi, yetkililer veba vakalarıyla başka hastalıkları ayırt etmekte büyük zorluk çektiler ama bu detaylı kayıtlar sayesinde şüphelenilen salgınlar şehir surlarının dışında karantinaya alındı. Maalesef ki, tüm çabalara rağmen 14’üncü yüzyılda Avrupa’da meydana gelen veba epidemisinin neredeyse 25,000,000 cana mal olduğu tahmin ediliyor.

Nihayet salgınları sınırlamak için yöntemlerin geliştirilmesi neredeyse 600 yıl öncesinde gerçekleşti. Dünyanın son büyük veba epidemisi on yıllar boyunca Çin ve Hindistan’ı kasıp kavurdu ve 20’nci yüzyılın başlarında buharlı bir gemiyle dünyaya yayıldı. Bir kez daha, ön saflarda yer alan liman şehirleriydi ama bu kez gelişmiş sanitasyon ve sert karantina prosedürleriyle daha hazırlıklı durumdaydılar. Sağlık otoriteleri artık hastalığın pire ve farelerle yayıldığının farkındaydı. Bu nedenle hastalığın görülmesi hızlıca kemirgen hayvan nüfusunun azaltılması gerektiği anlamına geliyordu.

Bu konudaki en yenilikçi önlemlerden bir tanesi San Francisco’da yasalaştırıldı. Buna göre, 20’nci yüzyılın başlarındaki imar kanunları tüm daha küçük binaların kedi, köpek, sansar ve kokarcaların girebilmesi için zeminden yaklaşık yarım metre kadar yükseltilmesini gerektiriyordu. Bunlar ve diğer önlemler neticesinde, 20’nci yüzyıl veba pandemisi Çin ve Hindistan’a büyük zarar verdi ama diğer her yerde sınırlandı. Tüm bu derslerin Ebola’ya uygulanamayacağı ve vücut sıvıları yoluyla insandan insana bulaşması nedeniyle köpeklerin ve kokarcaların bu hastalığa karşı hiçbir faydasının olmadığı açık ama bu liman şehirlerindeki sağlık öncülerinin aldığı önlemler olmadan Kara Ölüm çok daha kötü bir hal alabilirdi.

Orijinal Makale: JSTOR Daily

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here